Erol Taymaz
"21 Mayıs'ta Dünya Gündemi", diaspora yazıları, 6 Kasım 2020.
Giriş
156.yılında 21 Mayıs ile ilgili pek çok etkinlik gerçekleştiriliyor. Covid-19 salgınından dolayı bu yıl etkinliklerin büyük bir kısmı sosyal medya üzerinden düzenleniyor. Bu doğrultuda yeni teknolojilerin sunduğu olanaklar başarılı bir şekilde kullanılıyor.
21 Mayıs’larda Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün anılması ve tanıtılması için çalışılmalar yapılması son derece önemli. Aynı zamanda geleceğe bakılması, geleceğe yönelik çıkarımların da yapılması gerekiyor. Geleceğe yönelik çıkarımları yaparken, Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün yaşandığı coğrafyayı, Kafkasya’yı, dünyadan izole bir bölge olarak düşünmemek gerekli.
Kafkasya’da 156 yıl önce yaşananlar, o dönemin dünya gündeminden bağımsız değildi. Bu nedenle geleceğe yönelik çıkarımlar yapmak, politika ve programlar geliştirmek istiyorsak Kafkasya’yı dünya gündemi içerisindeki yeri ile birlikte değerlendirmemiz gerekiyor.
Kafkas-Rus Savaşları
Öncelikle yaşanan tarihi kısaca özetleyelim. Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün temel aktörü Çarlık Rusyası 4. İvan tarafından 1547’de kuruldu. Çarlık Rusyası kurulduktan sonra hızlı bir şekilde batıya (Avrupa), güneye (Kafkasya ve Afganistan) ve doğuya doğru (Sibirya ve Orta Asya) genişledi. Çarlık Rusyası ve Kafkas halkları arasında bu dönemden itibaren askeri ve ticari ilişkilerin olmasına karşın, Kafkas-Rus Savaşları açısından belirleyici tarih 1763’de Mozdok kalesinin inşa edilmesidir. Mozdok kalesinin inşa edilmesinden sonra Kafkasya’nın sistemli bir şekilde işgali başladı. Bu nedenle genellikle Çerkes tarihçiler Kafkas-Rus Savaşları’nın 1763’de başladığını söylüyor.
Kafkas-Rus Savaşları’nın ikinci önemli dönüm noktası 1783’de Rusya’nın Kırım’ı ilhak ve Gürcistan’ı himayesine altına alarak Kuzey Kafkasya’yı kuzey ve güneyden kuşatmasıdır. Rusya 1801’de Gürcistan’ı ilhak ederek bu süreci tamamladı.
Bu kuşatmaya ve Çarlık ordusunun sayı ve teknik üstünlüğüne karşın özellikle Çeçenistan ve Kuzey-batı Kafkasya’da direniş çok güçlü oldu. Bu güçlü direnişi kırmak için Çarlık orduları en vahşi yöntemlere başvurdular.
Kuzey Kafkasya’nın direniş mücadelesinde en önemli ve son fırsat Kırım Savaşı oldu (1853-1856). Çarlık Rusyası Osmanlı İmparatorluğu-İngiltere-Fransa ittifakına karşı savaşı kaybetti fakat bu kayıp Kuzey Kafkasya’daki konumunda ciddi bir değişikliğe yol açmadı. Kırım Savaşı’ndan sonra Çarlık Rusyası’nın Kuzey Kafkasya’daki savaşı yoğunlaştırması sonucu 1859’da Doğu Kafkasya’da Şeyh Şamil teslim olmak zorunda kaldı. Kuzey-batı Kafkasya’da ise direniş tüm olumsuz koşullara karşın beş yıl daha sürdü. 2 Haziran 1864’da (eski Rus takvimine göre 21 Mayıs’ta) Çarlık tüm Kuzey Kafkasya’nın işgalinin tamamlandığını ilan etti.
Uluslararası Ortam
Kafkasya’da bu acımasız savaş sürerken dünyada neler oluyordu?
18 ve 19. yüzyılda dünyadaki en önemli gelişme şüphesiz Sanayi Devrimi oldu. 18. yüzyıl ortalarında İngiltere’de üretim süreçlerinin makinalaşması ile başlayan Sanayi Devrimi devletler arası ekonomik-teknolojik-askeri güç ilişkilerinde köklü dönüşümlere yol açtı.
Rusya Sanayi Devrimini bir ölçüde yakından izledi, bu dönüşümü öngören I. Petro ile başlayan yenileşme çalışmaları, Sanayi Devrimi’nin başladığı günlerde II. Katerina tarafından başarılı bir şekilde sürdürüldü (1762-1796). Zamanın teknolojilerine adapte olan Çarlık Rusyası askeri gücünü geliştirerek batı, doğu ve güney yönünde genişlemeye devam etti.
Kuzey Amerika’nın doğu sahilleri İngiltere ve Fransa tarafından 17. yüzyıldan itibaren sömürgeleştirilmeye başlandı. Kuzey Amerika’daki 13 sömürge bir araya gelerek 1776’da bağımsızlığını ilan etti. İngiltere egemenliğini koruma amacıyla başlattığı savaşı kaybetti ve Mozdok kalesi inşa edildiği yıl, 1783’de yapılan bir anlaşma ile ABD’nin bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldı.
Çarlık Rusyası Kuzey Kafkasya’yı işgal etmeye çalışırken, bağımsızlığını yeni kazanan İngiliz sömürgeleri, ABD de, Atlantik’ten Pasifik’e doğru hızla genişlemeye başladı. 1770’lerde ABD’nin “beyaz” nüfusu sadece 2.5 milyon kişiydi. Aynı dönemde Kuzey Amerika’daki Kızılderili nüfusu 4-18 milyon arasında tahmin ediliyordu. 18 ve 19. yüzyıllardaki acımasız savaşlar, hastalıklar, sürgünler ve yatılı bölge okulları gibi asimilasyonist baskılar sonucu Kızılderili nüfusu 1890’da 250,000’e kadar düşürüldü.
Güney Amerika 16-18. yüzyıllarda İspanya ve Portekiz tarafından tarafından sömürgeleştirildi. Avrupa’nın bu iki küçük ülkesi denizcilikteki üstünlükleri nedeniyle sömürgeleştirme sürecini başlattılar, fakat Sanayi Devrimi’ni yakalayamadıkları için sömürgelerden elde ettikleri tüm zenginliğe karşın (veya bu zenginliğin yağma sonucu elde edilmesi nedeniyle) üstünlüklerini devam ettiremediler. 18. yüzyıl sonlarından itibaren Güney Amerika’nın artık İspanyolca ve Portekizce konuşan halkları bağımsızlıklarını ilan etti.
Güney Amerika bağımsızlığına kavuştuğu ve Kuzey Amerika ABD’nin sömürge alanı olduğu için 19. yüzyılda Batı Avrupa devletleri Asya ve Afrika’ya yöneldi ve bu dönemde özellikle İngiltere ve Fransa arasında bir sömürgeleştirme yarışı yaşandı. Kıyılardan başlayarak bütün Afrika kıtası ve (Hindistan dahil) Asya’nın büyük bir kısmı Batı Avrupa ülkeleri tarafından sömürgeleştirildi.
Ulus devletini geç kurabilen Almanya bu yarışa 19. yüzyılda katılabildi. Almanya’nın girişimiyle 1884-1885’de Berlin’de 14 devletin katıldığı konferansta Afrika paylaşıldı.
19.yüzyıldaki sömürgeleştirme sürecinde Hindistan’a ayrıca değinmek gerekli. Hindistan’da ilk batılı yerleşimleri 1600’lerde başladı. Sanayi Devrimi sayesinde dünyada hegemonik bir güç haline gelen İngiltere 19. yüzyılın ilk yarısında tüm Hindistan’ı sömürgeleştirmeye başladı. Kırım Savaşı’ndan bir yıl sonra yaşanan ayaklanmayı bastırdıktan sonra, 1858’de, tüm Hindistan İngiliz yönetimine bağlandı.
Özetlersek, 18 ve 19. yüzyıllar dünya açısından sömürgecilik yüzyılları oldu. Bu dönemde ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya genişleyen imparatorluklar olurken, Sanayi Devrimi’ni yakalayamayan Osmanlılar ile Avrupa’nın ortasında kalan Avusturya-Macaristan gerileyen imparatorluklardı. 19. yüzyılın siyasi haritası bu imparatorluklar arasındaki mücadele tarafından belirlendi. 1914’de başlayan 1. Dünya Savaşı da bu devletler arasındaki bir paylaşım savaşıydı. Şekil 1, 1550-1914 dönemindeki bu süreci özetliyor.
Şekil 1. Sömürgecilik süreci, 1550-1914
Kaynak: Wikimedia Commons, Atlas of Colonialism
Kafkasya’nın Önemi
Kuzey Kafkasya’daki direniş dünyanın dikkatini çekebildi mi? Dünya literatüründe “Çerkes”, “Çerkesya” ve “dağlı” gibi kelimelerinin hangi oranda kullanıldığına bakarak Çerkeslerin ne kadar ilgi çektiğini görebiliriz. Google tarafından taranan İngilizce kitaplarda 1800-2010 döneminde “Circassia” ve “Circassian” kelimelerinin ne kadar sıklıkta kullanıldığı Şekil 2’de özetleniyor. Bu şekilde de görüldüğü gibi Çerkeslerden bahsedilme sıklığı 1840 ve 1850’lerde artıyor, işgalin tamamlanması ile birlikte ilgi hızla azalıyor ve ancak 1990’lardan sonra kısmen artıyor.
Şekil 2. İngilizce kaynaklarda “Çerkes” ve “Çerkesya” kelimelerinin kullanım sıklığı
Kaynak: Google
Aynı analizi Rusça kitaplarda “dağlı”, “Çerkes” ve “Kabardey” kelimeleri için yaptığımızda benzer bir eğilim görüyoruz (Şekil 3). İngilizce ve Rusça kaynaklar arasındaki önemli bir fark, Rusça kaynaklarda “Çerkes” kelimesinin 1820-1830’larda çok kullanılması, savaşın giderek daha acımasız olduğu 1850 ve 1860’larda “dağlı” kelimesinin “Çerkes”ten daha çok kullanılması. Rusça kaynaklarda da 1990’lardan sonra bu üç kelimenin daha sık kullanıldığını görüyoruz.
Şekil 3. Rusça kaynaklarda “dağlı”, “Çerkes” ve “Kabardey” kelimelerinin kullanım sıklığı
Kaynak: Google
Savaş döneminde Çerkeslerin isminin daha çok geçmesi doğal (belki bu nedenle son yıllardaki artışa dikkat etmek gerekebilir). Fakat Kuzey Kafkasya’nın işgal sürecine dünya bağlamında bakıldığında, bu süreci imparatorluklar arasındaki rekabetin bir parçası olarak da değerlendirmek gerekiyor. Örneğin 1850’lerde İngilizce literatürde Çerkeslere olan ilgi, İngiltere’nin Rusya ile olan rekabetinin bir yansıması. İngiltere Hindistan’ı sömürgeleştirirken bir tehdit olarak gördüğü Rusya’nın Kuzey Kafkasya ve Afganistan üzerinden güneye inmesini yavaşlatmak istiyordu, bu nedenle İngiltere’nin önceliği Kuzey Kafkasya’daki savaşın sürmesiydi, Kuzey Kafkasya’nın özgürlüğü değil.
Tarihin Öznesi Olabilmek
18 ve 19. yüzyılı sömürgecilik yüzyılları. Sömürgeleştirilmek istenilen halklar dünyanın her yerinde bu sürece karşı koydular, katliamlara, sürgünlere, soykırımlara maruz kaldılar. Sömürgeci ülkeler, bazen birbirleri ile savaştılar, genellikle küçük halklar üzerinden vekalet savaşları yürüttüler ve çoğu durumda birbirleri ile açık veya zımni olarak anlaştılar, ülkeleri, halkları kendi aralarında paylaştılar.
21 Mayıs’lar bir daha yaşanmasın, hiçbir halk bir daha bu acıları çekmesin istiyoruz. Tarihin tekerrür etmemesi bizim elimizde. Bu acıların bir daha yaşanmaması için sayıca küçük halkların, emperyal güçlerin mücadelesinde bir araç olmaması, kendi kaderlerini kendi ellerine almaları, bir başka deyişle tarihin öznesi olmaları gerekiyor. Küçük halkların bunu tek başlarına gerçekleştiremeyeceği açık, bu nedenle baskı ve zulme karşı çıkan her kesimin desteğini ve dayanışmasını talep etmeliler.
Bu dayanışmayı sağlamak için kendi acılarımızın ve trajedimizin başkaları tarafından bilinmesini istediğimiz kadar, başkalarının acılarını ve trajedilerini de bilmemiz gerekiyor…
Şimali Kafkas Derneği'nde 21 Mayıs etkinlikleri kapsamında 27 Mayıs 2018'de yapılan sunum dosyasını açmak için tıklayınız (html, 1.3 MB)